13 Ekim 2010 Çarşamba

Çağrı Merkezi’nde Çalışmak!


Çağrı Merkezi sektörü ülkemizin en hızlı gelişen çalışma alanlarından biri. Birçok farklı sektörde satış ya da müşteri hizmetleri çağrı merkezleri üzerinden yapılmakta. Çağrı merkezleri yarattıkları istihdam olanakları, sundukları esnek çalışma modelleri, eğlenceli çalışma ortamları ile özellikle gençler tarafından tercih ediliyor.

Peki çağrı merkezinde çalışma ortamı nasıl, bu işi yapmanın zevkli yönleri neler, çalışanlar ne gibi zorluklarla karşılaşıyorlar. Bir yılı aşkın bir süredir sektörün içerisinde yer alan biri olarak sizlerle gözlemlerimi aktarmak isterim.

Gelişim & Kariyer

Öncelikle; çağrı merkezleri satış danışmanları / müşteri temsilcisiler ya da bilinen ismiyle agent pozisyonları için deneyim aramadığından yeni mezunlar için önemli bir tercih nedeni oluyor. Birçok iş ilanında deneyim olmazsa olmaz şart iken, çağrı merkezlerinde yaş ve deneyim gibi kısıtların olmaması henüz iş hayatının başındakiler için büyük bir olanak.

Çoğu kez geçici bir iş gibi görülmesine rağmen kısa sürede terfi olanağı sunması ile çağrı merkezleri, kariyer odaklı çalışanları kendisine bağlamış durumda. Üstelik eğer satış odaklı bir çağrı merkezinde çalışma olanağı söz konusu ise kazançların yükselmesi de gündeme geliyor. Hava şartlarından ve coğrafi uzaklıklardan bağımsız olarak müşteriye ulaşma şansı sunan sektör, başarılı satışçıların ortaya çıkarılmasında aracı oluyor.

Kariyer kadar kişisel ve mesleki gelişimine önem veren çalışanlar eğer eğitime önem veren, bu konuda yatırım yapan çağrı merkezlerini tercih ederlerse çok mutlu oluyorlar. Gerek işe girişte verilen eğitimler, gerekse çalışma sürecinde sunulan eğitimler çağrı merkezi sektöründeki firmaların çalışanlarına sunduğu gelişim olanakları olarak dikkati çekiyor. Eğitim olanaklarının yanı sıra deneyimli çalışanların ya da takım liderlerinin verdiği koçluk hizmetleri de çağrı merkezi sektöründe bir diğer gelişim fırsatı…

Dinamik Ortam…

Çağrı merkezlerinin gençler tarafından rağbet gördüğünden bahsetmiştik. Gençlerin yoğun olduğu çalışma ortamında dinamizm ve eğlence olmaması düşünülemez… Teknoloji altyapısına dayanan çalışma ortamları özellikle Y Kuşağı’na yönelik her türlü motivasyon kaynağının uygulanmasını kolaylaştırıyor; eğlenceler, ödüllendirmeler, motivasyon toplantıları, hareketli ve dinamik iş ortamı…

Satış odaklı çağrı merkezinde dinamik ortama satış yapmanın coşkusu da ekleniyor. Satışta başarı duygusunun getirdiği coşku, yeni hedeflerin yarattığı heyecan, müşteriyi ikna etmenin doğurduğu gurur dinamik ortamın diğer öğeleri.

Zorluklar

Peki çağrı merkezlerinde her şey güllük gülistanlık mı, ortam her zaman bahsettiğimiz kadar güzel mi?

Elbette her iş ortamında var olan zorluklar çağrı merkezlerinde de mevcut. Satış hedeflerinin yarattığı baskı, müşteri hizmetleri alanında karşılaşılan zor müşteriler, zamana karşı ortaya konulması gereken performans hedefleri bu sektördeki çalışanların en sık yakındıkları konular. Ancak artan deneyim, edinilen teknik bilgi ile bu faktörlerin çalışanlar tarafından aşılması zor değil.

Hareketli, sürekli yenilenen ve gelişen bir bilgi akışının olduğu, karşınıza çıkan her türlü zorluklarla mücadele edebilmenin verdiği keyif, kendine güven, cesaret ve azim ile çalışmanın da ayrı bir keyfi olduğunu düşünüyorum.

Burada çalışırken öncelikle insanları çok iyi tanımaya başlıyorsunuz. Kiminle nasıl, hangi ses tonuyla konuşmanız gerektiğini, zamanla rahatlıkla çözebilmeye başladığınızı fark ediyorsunuz. Müşteriyi ikna edebilme, memnun edebilme kabiliyeti kazanıyorsunuz ki bu, daha sonraki iş hayatınızda da size bir artı olarak dönüyor. Ayrıca stresle baş edebilmek çok zordur, her ne kadar kendinizi stres içinde hissetseniz de zamanla bunun hafiflediğini fark ediyorsunuz, çünkü stresin hayatınızın bir parçası olduğunu kabulleniyorsunuz. Sabretmeyi öğrenmek, sorunlara çabuk ama doğru çözümler üretebilmek ise kariyer için edinilen en önemli avantajlardan.
Kısacası bu işi yapabilmek için gerçekten işinizi sevmek ve sabırlı olmanız gerekiyor. Ve eğer bu işte devam etmeyi göze aldıysanız önünüz çok açık. Ve ömrünüz boyunca unutamayacağınız tecrübelerle, hislerle, anılarla karşılaşmanız bu sektörde mümkün…

Sema Basçı
speak İnsan Kaynakları
http://www.speak.com.tr/

5 Ekim 2010 Salı

Çağrı Merkezi'nde Satış (Telesales) Grubu Açıldı

Hayatımızın her alanı olduğu gibi iş yaşamı da sosyal paylaşım ortamlarına doğru kayıyor. İş ilişkileri geliştirmek için artık uzun toplantılar yapmak, telefonla randevu almak, fuarlara katılım göstermek gibi zaman ve finansal maliyeti yüksek aktiviteler yerini hızlıca profil hazırlama, profile bakma, sanal iş grupları oluşturma gibi internet olanaklarına bırakmaya başladı bile. Ülkemizde çember.net ismiyle faaliyete başlayan sonra Almanya merkezli XING ile yaşadığı birleşme ve satın alma sonucu yoluna devam eden xing.com bu mecralardan en etkin olanı...

Sizi XING üzerinde açılmış olan Çağrı Merkezi'nde Satış Kariyeri (Telesales) Grubu ile tanıştırmak isteriz:

Çağrı Merkezi sektöründe satış alanında kariyer yapan ya da bu alanda kariyer hedefleyen kişilerin bir araya gelmesi, ortak bir platform üzerinden bilgi ve deneyimlerini paylaşmaları, ayrıca çağrı merkezi sektörünün tanıtımı Çağrı Merkezi'nde Satış (Telesales) grubunun kuruluş amacıdır.

Türkiye'de hızla büyüyen Çağrı Merkezi sektöründe çalışan, telefonda satışı mesleği olarak gören profesyoenllerin bir araya gelmesi amacı ile kurulan Çağrı Merkezi'nde Satış (Telesales) grubu her türlü bilgi, deneyim, makale, iş ilanı,
fikir vb. paylaşımının yapılabilmesini amaçlamaktadır.

https://www.xing.com/net/pri0be0d6x/telesaleskariyeri

4 Ekim 2010 Pazartesi

Çağrı Merkezi’nde Satış Kariyerine Başlarken…

Çalıştığınız hangi işte, sadece 12 ay sonra yönetmeniz için size bir takımı emanet edilir? Bu denli kısa sürede terfi edilebilen sektörlerin sayısı, bu yazıyı okuyan herkesin kabul edeceği gibi oldukça azdır. Öyle ki, birçok sektörde 12 ay ancak işe ya da sektöre alışma dönemi olarak dahi kabul edilmektedir…

Küresel düzeyde yaşanan ekonomik krize rağmen, Türkiye’deki gelişimini hızla devam ettiren sektörlerin başında gelen çağrı merkezi sektörü; kariyer olanakları ile gençler arasında rağbet görmeye devam ediyor. Kısa sürede kariyer basamaklarını tırmanmak konusundaki arzuları son derece baskın olan Y Kuşağı, eğlenceli çalışma ortamı, genç yönetici / çalışanları ve elbette sunduğu eğitim ve kariyer fırsatları ile çağrı merkezinde çalışmayı tercih edebiliyor…
Çalışan sayısı ve iş hacmi olarak hızla büyüyen çağrı merkezi sektörünün en önemli ihtiyacı yetişmiş insan kaynağı. Tam da bu nedenle şirketler ile çalışanların beklentileri aynı noktada buluşuyor. Çalışanlarının hızla gelişmesi için eğitim yatırımı yapan, başarılı çalışanların fark edilmesi için kariyer süreçleri tasarlayan şirketler ile kısa sürede sorumluluk almak yönünde çaba harcayan, kendisini kişisel ve mesleki olarak geliştirmek için çaba harcayan çalışanların hedefleri paralellik gösteriyor.

Çağrı merkezinde satış (telesales / telesatış) alanında çalışanlar bu noktada bir adım öndeler. Çünkü satış herkesin yapabileceği bir iş olmadığı gibi, satışta başarıyı yakalamış ve ‘satma’nın hazzını almaya alışmış kişilerin fark edilmeleri, şirketlerce tercih edilmeleri daha büyük bir olasılık olarak karşımıza çıkıyor. Bunun yanında ücretlerle beraber kazanılacak satış primlerini de unutmamak gerekli…

Elbette telefonun başına yeni oturan bir çalışanın hemen içindeki “başarılı satışçıyı” ortaya çıkarması için zamana gereksinimi var… Bu kişilerin yapması gereken; öncelikle satışı ve özellikle telesatışı meslekleri olarak kabul etmek. Bu kabullenme sadece çağrı merkezindeki satış pozisyonları için değil, sektör ve meslek farkı gözetmeksizin çalışma hayatının her alanında önşart. İstemeden, geçici iş gözüyle bakılarak, yapılan işe saygı duyulmadan icra edilmeye çalışılan hiçbir işte başarılı olunamaya malum. Siz hiç bankayı sevmeyen bir bankacının, hesap işlerinden nefret eden muhasebecinin ya da iletişim kurmaktan hoşlanmayan insan kaynaklarcının başarılı ve yaptığı işte kalıcı olabildiğini gördünüz mü?

Telesatış işine yeni başlayan kişinin dikkat etmesi gereken diğer konular; kendisine verilen eğitimlerdeki bilgileri davranış haline getirmek, yöneticileri tarafından paylaşılan geribildirimleri mesleki gelişimi için kullanmak, öz değerlendirmeler ile her çağrıda az öncekiden bir adım önde olmaya çabalamak olarak sıralanabilir. Sadece telefonda satışta değil, satışın her çeşidinde başarı farklı tekniklere ve alışkanlıklara bağlı bir kavramdır. Zaman alsa bile söz konusu bu teknikleri önce teorik olarak öğrenmek, sonrasında iş başında davranışa dönüştürmek satış bağımlısı olmak için gereklidir.

Çağrı merkezinde satış kariyeri öncelikle iyi bir satışçı olmakla başlar. Unutmayın ki şirketlerin ana damarı satıştır; bu nedenle yöneticilerin sizi fark etmesi konusunda satışta çalışanlar her zaman diğer meslek gruplarına göre bir adım öndedir…

Selim Arda Üçer
https://www.xing.com/net/pric3bd89x/telesaleskariyeri/cagr%c4%b1-merkezi-sektoru-556803/cagr%c4%b1-merkezi-nde-sat%c4%b1s-kariyerine-baslarken-32844538/32844538/#32844538

1 Ekim 2010 Cuma

Özgeçmiş Değil Özgelecek…

Mülakatlarda zor sorular yoktur sadece üzerinde düşünülmemiş sorular vardır diye düşünüyorum. Öncelikle iş arayan adayların bilmesini istediğim önemli bir nokta İnsan Kaynakları profesyonelleri olarak bizler şirketlerimizin ihtiyacı içinde olduğu açık pozisyonları kapatmak için en az iş arayan kişiler kadar istekli ve hevesliyizdir. Bu nedenle mülakatlara kişileri işe almamak için değil işe almak üzere girer ve en fazla 1-1,5 saatlik mülakat sırasında kişilerin söyledikleri kadar öz geçmişlerine değil , sahip oldukları potansiyel ile öz geleceklerine de odaklanırız. Daha açık ifade etmek gerekirse yukarıda bahsedilen soruların hiçbirinin doğu ya da yanlış cevabı yoktur. Bütün bu soruların cevapları kişinin karakter, beklenti ve geçmiş deneyimlerine gore şekillenecek ve bazı kitap ve internet sitelerinde tavsiye edilen cevaplar doğrultusunda verilecektir. Oysaki İK profesyonelleri bu soruların cevabının arkasındaki potansiyele odaklanırlar.

Örneğin Baskı ve stresin üstesinden gelebiliyor musunuz? Sorusuna , çoğu kişi “stres altında çalışabilirim” yanıtını verecektir. Bu kişilerden farkınız sizin daha önceki işinizde stres altında bulunduğunuz bir durumda çıkardığınız başarılı bir işiniz olabilir. Sadece “stres altında çalışırım “ yerine bunu kariyerinizdeki bir başarıyla örnekleyerek anlatmanız sizin için çok daha faydalı olacaktır.

Bunun gibi tüm sorularda geçmiş deneyimlerinizden örnek verip geçmişte bu tecrübenizi nasıl değerlendireceğinizi anlatmak mülakatı yapan kişiye sizin potansiyelniz hakkında daha fazla fikir sunacaktır. Geçmişte neler başardıysak ya da başaramadıysak bile geçmiş geçmişte kaldı. Onlar dünün koşulları idi ve bugünün koşulları çok farklı olabilir. Geçmiş kötü deneyimlerinizden geleceğe dair çok önemli ve bir daha tekrar etmeyeceğiniz tecrübeler edinmiş olabilirsiniz. Bunlar gelecekte sizi başarıya taşıyacak basamaklar olabilir. Ancak kendinizi ifade edebilmek için mülakatınızı yapan kişinin “doğru soruları” sormasını beklemeyin. Bunun yerine, kariyeriniz ve performansınızla ilgili önemli olduğuna inandığınız noktaları, size yöneltilen soruları cevaplarken doğru yerlerde karşınızdakine iletmeye çalışın. Bunu yapabilmek için de söylemeyi istediğiniz noktaları mülakata gitmeden önce kafanızda oluşturmanız size yarar sağlayacaktır.

Bununla birlikte başvurduğu ya da görüşmeye çağrıldığı bir şirket hakkında yeterince bilgisi olmayan , iş tanımından habersiz ve o şirketin geleceğine nasıl katkıda bulunabileceğini açıklayamayan bir adayın özgeçmişi ne kadar iyi olursa olsun mülakatta şansının olabileceğini düşünemiyorum. Mülakat sizi tanımak için yapılıyor olsa da o şirkete katkınızın neler olabileceğini ifade etmek açısından pozisyonu ve sizden beklenilen net olarak anlamanız çok önemli . Bu nedenle Sormak istediğiniz bir soru var mı?sorusuna “Hayır”, yanlış cevap olmakla kalmaz; firma hakkında bilgi alma fırsatınızı da kaçırmanıza neden olur. Aynı zamanda başvurduğunuz işe ve firmaya karşı hiçbir heyecan, istek veya ilgi içermeyen pasif bir tutuma da işaret eder. Oysa mülakatı yapan kişi, sizin işe olan ilginizi, yaratıcılığınızı ve hevesinizi, soracağınız sorularla değerlendirebilir.

California Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, mülakat performansı, %7 o an kullanılan cümlelere, %38 sesinizin tonlamasına ve %55 sözsüz iletişime dayanmaktadır. Örneğin başvurduğunuz şirketi takip ettiğinizi ve çizgisini beğendiğinizi söylerken hiç bir heyecan belirtisi içermeyen bir ifade ve ses tonu kullanırsanız, cümlenizdeki mesaj, karşı tarafa gerektiği gibi iletilemez. Bu nedenle gülümsemekten ve biraz enerjik olmaktan kaçınmayın. Unutmayın bir işin başarılı yapılabilmesinin arkasındaki en büyük faktor o işe olan inancınız ve işi ne kadar isteğinizdir.Mülakatlarda bunu ifade etmekten çekinmeyin.

Güntulu Peker Pamuk
https://www.xing.com/net/prie9149bx/sizdeisvar/5-hafta-is-gorusmesine-davetlisiniz-554779/mulakat-s%c4%b1ras%c4%b1nda-sorulan-zor-sorular-nas%c4%b1l-cevaplan%c4%b1r-32778600/32804060/

23 Eylül 2010 Perşembe

İş Dünyasında Güz Mevsimi

Yazın hoşgörülü ve rehavet dolu havasını geride bıraktığımız günler yaşıyoruz.
İstanbul için sonbahar vakti...
Sonbahar vakti; sorumluluk vaktidir.
Hemen hemen tüm yaş grupları için dalgacı günlerin geride bırakıldığı daha ciddi yüzlü bir mevsimdir, sonbahar.
Daha az şimdi, daha fazla gelecek düşünülür bu aylarda.
Gündelik değil, ömürlük kararlar önem kazanır.
İş hayatında da durum çok farklı değildir. Bütün yaz ödevlerini son günlere bırakmış öğrenciler gibi bir koşuşturma sarar etrafı. Yıl sonu ulaşılması gereken hedefler için koşu hızı arttırılır. Yıl için planlanan ve başlanmamış tüm işlerin baskısı artar çalışanların üzerinde.
İşe alım görüşmeleri daha verimli geçer, herkes tatilden gelmiştir artık.
Daha hızlı dolar aranılan pozisyonlar.
Her bölüm için hesap vaktidir. Tüm yılın ön muhasebesi bu dönem yapılır.
Tatlı bir kokusu olur bu dönemin, sarı yaprakların hüznüne aldırmadan geçer gider ofislerde.
İşe gelirken ya da dönerken hissedilir rüzgar ve yaprakların hışırtısı. Daha çok göze çarpan; sonbahar ile artan ya da yağmur ile kilitlenen trafiktir büyük şehirlerde. Bu yoğunluk yeni yılın ilk günlerine kadar sürer. Yeni yılın ilk günleri kısa bir mola verilir. Ve kaset başa sarar, eski yıl değerlendirilir, yeni yıl için yeni hedefler ve projeler konuşulur. Hayat tüm hızıyla devam eder...

Ağustos böceğinden ziyade, karınca gibi geçireceğiniz bir sonbahar dilerim.

Fulya Süeren

24 Ağustos 2010 Salı

Karar & Hedef

Son zamanlarda okuduğum bir kitap, karar ve hedef kavramları üzerine biraz kafa yormama vesile oldu. Biz iş hayatımızda hep hedefe koşarız. İşe alım görüşmelerinde, adayın hedeflerini sorgularız. Hedefleri, kişinin gideceği yeri bize göstermesi için bir yol haritası niteliği taşır, öyle biliriz.
Fakat hedef varılacak bir yer değil midir?
Kişinin hedefi bulunduğu bölümün yönetici olmaksa ve gerçekten bizim şirketimizde 5 yıl sonra yönetici olduysa o kişiyle işimiz bitmiş midir? Artık nasıl çalıştığının bir önemi yok diyebilir miyiz?
Karar ise alınıp uygulanan, sürekliliği olan bir kavram olarak karşıma çıkıyor. Belki de "hedef" in boşluğu dolduramadığı yerde devreye girerek anlam kazandırıyor diyebiliriz.
İşe geç gelmeme kararı, daha titiz çalışma kararı, daha fazla insiyatif kullanma kararı, sürekliliği olan kavramlar olmakla birlikte hedeflediğimiz noktaya ve daha sonrasına ilerlemeyi de bizim için kendiliğinden gerçekleştirir.
Bu durumda sadece hedefleri değil, kararları da sorgulamak daha verimli bir görüşme yapmamızı sağlamaz mı?

Fulya Süeren

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Biraz Garip Bir Adam


O hafta bizim şirketteki ilk haftasıydı. Mülakatlardan geçirmiş, ilgili yöneticilerle görüşmüş, referanslarını kontrol etmiştik. Sektörde işinin ehli insanlardan biri olarak tanınıyordu. Yapacağı işler konusunda hemen giriştiği planlamaya şahit oluştum. Bu adamdan öğrenebileceğim şeyler olabilirdi.


Çok geçmeden bazılarından mırıltılar gelmeye başladı; ‘yahu biraz garip değil mi?’. Kime göre garip, normal olan nedir diye soramadım. Peki kabul, garipti. Ancak garip olması işini kötü yapacağı anlamına mı geliyordu? Biz ne kadar normaldik ki?Bu serzeniş dalgası yavaş yavaş bölümler arası yayılmaya devam etti. Artık çıkardığı işler değil, garipliği konuşulur olmuştu.


Bünye kendinden farklı olana hemen refleks gösteriyor. Dışarı atmasa bile, vücuda giren kıymık muamelesi yapıyor. Etrafı kızarıyor hemen. Normalleşmesi isteniyor. Aslında bu süreç aile içerindeki temel eğitimle başlıyor. Eğitim sistemimiz de bu normalleşme sürecine katkısını esirgemeden hatta yeniden yeniden üreterek devam ediyor. Bayansa koca, erkekse askerlik devreye giriyor. Sonra da iş yaşamı. Hemen herkes ‘biraz gariplerin’ normalleşmesi için elinden geleni yapıyor. Yeri geliyor ailedeki teyzelerden birinin imâlı sözleri devreye giriyor, yeri geliyor sınıf öğretmeni ‘sen ne acaipsin’ diye normalleştirme bayrağını çekiyor. Askerideki kurallarda normallerin dahi normalleşmesi söz konusu.Oysa iş yaşamı böyle olmayabilir, zaten olmamalı da.


Zira sürekli fark yaratmak, farklı olmak, bir adım öne geçmek, mor inek gibi laflar epeyce moda günümüzde. Herkes başka bir şey yapmanın peşindeyken, başka şeylere gitmek yerine zaten orada olan insanlar hemen tepki görüyor. Çelişkili gibi ama biz bizim gibi düşünmeyen ama bizim gibi davranan, yaşayan, tutum takınan insanlar istiyoruz. Buna yapmaları için insanlara kurallar koyuyoruz, bazı davranış kalıpları ile onlara puanlar veriyor, yeri gelince yargılıyoruz. Bizlere benzemeleri için elimizden geleni yapıp, bizden farklı düşünmelerini istiyoruz.


Gerçekten biz ne kadar normaliz?

20 Ağustos 2010 Cuma

Özgeçmiş (CV) Nasıl Hazırlanır?

Türkçeye tercümesi ‘hayatın çerçevesi’ olan curriculum vitae (cv / resume / özgeçmiş ) nedir ve nasıl hazırlanmalıdır?

Bugünkü bilgi bolluğu içerisinde ve MS Office olanakları ölçüsünde bir özgeçmiş hazırlamak teknik olarak yarım saati geçmeyen bir iştir. Ancak onu binlercesi arasında farklı kılan özelliklere yer verebilmek kuşkusuz daha fazla özen ve zaman ister.

Özgeçmiş kişinin kendisini, çalışmak istediği firmaya kâğıt üzerindeki tanıtımıdır. Kısa hayat öyküsüdür. Bir kişi kendisini tanıtırken hangi noktaları ön plana çıkarmak istiyorsa, özgeçmişinin o detaylarına odaklanmalıdır. Ancak nasıl ki çok konuşan ve detaylarda boğulan insanları dinlemek sıkıcı ise gereğinden fazla detaylı özgeçmiş de o denli sıkıcı olur. Bu nedenle eğitim / iş deneyimi / alınan sertifikalar gibi konular fazlaca uzatılmadan detaylandırılmalıdır.

Özgeçmiş hazırlarken önemli noktalardan biri farklılaşmaktır. Yüzlerce, binlerce benzeri arasından ilk anda fark edilen olmak zordur. Bunun yanında başvurulan pozisyon, çalışılmak istenilen şirket, içerisinde yer alınan sektöre göre farklılaşmak da olası. Sadece birazcık gayret ve hazırcılıktan uzaklaşma isteği yeterli olacaktır. Elbette reklamcılık sektöründe metin yazarı olmak isteyen bir kişi ile bankaların müfettiş pozisyonuna aday olan bir kişinin hazırladıkları özgeçmişler, farklılaşma anlamında da birbirlerine benzeyemezler.

Bazı internet sitelerindeki hazır şablonlar üzerinden özgeçmiş hazırlamaktan kaçının. İş arama süreci sancılı ve stresli bir süreçtir. Ancak iş aramanın ilk kadımı olan özgeçmiş hazırlama sıkı yapılan bir kahvaltı gibidir. Ne kadar iyi ve doyurucu yapılırsa, ilerleyen zamanlarda başka öğünlere o denli az ihtiyaç duyulur. Bu nedenle hazırcılıktan kaçmak, biran evvel iş bulma stresinin yarattığı acelecilikten uzaklaşmak her zaman kolay olmayabilir.Özgeçmiş hazırlamaya başlamadan önce mutlu olduğunuz, kendinize güveninizin en yüksek olduğu anları kovalayın.

Yanınıza sevdiğiniz güzel bir içecek almaya ne dersiniz? Neskafe, çay, soğuk bir kola… Atıştıracak bir şey olsa fena olmaz hani. Arka fondaki sevdiğimiz bir müziğin özgeçmiş hazırlamamıza yardımcı olabileceğini unuturuz çoğu zaman.Eğer uygun ortam ve rahatlama sağlandıysa sonraki adımlara geçebiliriz…

Ardından açın bembeyaz bir word sayfası. İlk iş adınızı soyadınızı yazın. Unutmayın ki, duymak en fazla hoşlandığımız sözcükler ismimiz-soyismimizdir. En başa yazın adınızı. Sonra sizi ulaşmaya niyetli insanlara kolaylık olsun diye adresinizi, telefon ve e-posta adresinizi eklemeyi unutmayın.Bundan sonrası sizin yaratıcılığınıza kalmış. Kısa bir kariyer hedefi yazmaya ne dersiniz. Ancak lütfen kopyala-yapıştır yapmadan, kendi sözcükleriniz ve düşüncelerinizle yazın. Güzel bir Türkçe kullanmaya ve imla kurallarına uymayı unutmayın.Sonrasına hangi yoldan devam etmek istersiniz tercih sizin. İster eğitim patikasına giren, ister iş deneyimi. Nereden başlarsanız başlayın ilgi alanlarınızı ve katıldığınız eğitim programlarını da eklemeyi unutmayın.

Hangi bilgileri paylaşırsanız paylaşın, kısa, net, detayda boğulmadan ve doğru bilgileri yazın. Olmak istediğiniz birinin değil, olduğunu kişinin geçmişini yansıtmayı unutmayın.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Tam Zamanlı Annelik & Çalışma Hayatı

Haftasonu gazetelerin magazin eklerinde uzun yıllardır tartışılan bir klişenin, Nurgül Yeşilçay'ın bir ropörtajı üzerine tekrar gündeme geldiğini gördüm.


"Çocuk da yaparım, kariyer de" diyen ünlüler ile "Yok o iş öyle olmaz, ikisini aynı anda yapmaya çalışan ikisini de yarım yamalak yapar" diyen ünlülerin yorumları vardı. Ben de naçizane 7 aylık annelik şapkamı koydum önüme, yanına da yeni rollerimden biri olan 4 aylık "Çalışan Anne" eklendi, yan yana nasıl duruyorlar bir baktım..

Öncelikle bu konuyla ilgili önyargılarımı paylaşmak isterim. Bebek sahibi olmadan önce çocuğunu dadıya bırakıp koşa koşa işe dönen kadınları oldukça bencil bulurdum. Bu uzun soluklu, dikkat isteyen işi yapmamak için konfor alanlarından çıkmamak adına hemen işe dönmeleri benim için kabul edilemezdi.

Bebek sahibi olunca kişiliğim, fikirlerim, tepkilerim önemli ölçüde başkalaştı diyebilirim. Bir bebek sahibi olup; tüm anneler, bebekler, bakım, sağlık, beslenme konularında ahkam kesmeyecek kadar kendimi bilmekle beraber, yine de daha önce başka kimsenin sorumluluğunu üstlenmemiş, mükemmelliyetçi biri için oldukça travmatik bir süreç olduğunu söyleyebilirim.
Size muhtaç, sizden çok daha önemli, sizden ama bambaşka biri. Aynı dili konuşmuyorsunuz ama sarılınca tamamlanıyorsunuz.


Beceriksiz olduğunuz konularda o kadar hızlı gelişmeniz gerekiyor ve ne kadar hızlı gelişseniz kendinize yetemiyorsunuz ki, hatalarınızı affedebilmeniz mümkün olmuyor. Böyle bir ruh hali ile en faydalı, mutlu, huzurlu olmanız gereken dönem yoğun bir postportum sendroma kurban gidiyor.


İşte bu aşamada en hızlı şekilde bebekten önceki hayata dönülmesi insanı kendine getiren şey oluyor. Böylece tanımadık yeni bir hayata keskin bir geçişten ziyade tanıdık hayatla birarada yürüyen yumuşak bir geçiş yapılıyor. Doğru bir bakıcı, oturmuş bir düzen ve annenin çalışmasının, bebek için faydaları tartışılamayacak kadar çok. Anne biraz yorgun ama kesinlikle sürekli tazelenen bir ilgiyle bebeğine özen gösterebiliyor. Çok daha mutlu ve önyargıları güçlü bir çekiçle kırılmış durumda.

Peki ya iş hayatı nasıl derseniz?
"Rölantide" en yerinde tanım olabilir.
Gidiyor ama tembel vitesiyle. Kariyer için gerekli odaklanma, en doğru mama hangi sebzelerden olmalı ya da yarım saat daha fazla uyumak için ne yapılabilir sorularıyla paylaşıldığından, iş hayatı için gereken hız düşüyor.

Ya da farklı bir bakışaçısıyla; zaten iş konusunda ciddi hırsları olmayan kişiler için mükemmel birer bahane oluyor masum yavrucaklar. Kişinin ihtiyacı olan "Yaratıcılık" güdüsünü doyuma ulaştırdıkları gibi genetik materyalin bir sonraki kuşağa aktarmanın hazzını yaşatmaları da işin bonusu.

Her aşamasının farklı olacağını düşündüğüm bu süreçte farklı bir deneyim olduğunda tekrar aynı konuda buluşmak dileğiyle,

Fulya Süeren

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Merhaba!


İşleyen Demir Işıldar’a hoş geldiniz!

Gelişen teknoloji ve internet dünyasının son mecralarından biri bloglar. E-günlük olarak dilimizde kendisine yer bulan blog kavramı; basit uygulaması, sağladığı hız olanağı, interaktif paylaşım için gerekli olan altyapıyı barındırması ile hemen popüler oldu.

Haber, spor, eğlence, teknoloji, iş dünyası, hobi, sanat vb. farklı alanlardaki birçok blog kendisine has iletişim tarzı ile kabul gördü, internet dünyasına katkı sağladı ve hatta kendisine dünyanın her yerinden izleyici kitlesi oluşturmayı başardı.

İş dünyasından sadece çalışanlar değil üst yöneticilerin de blog yazarı olması artık haber değeri taşımayacak kadar sıradanlaştı.

Elbette iş dünyasının en yenilikçi alanlarından biri olan insan kaynakları alanında çalışan profesyoneller de blog dünyasındaki yerini vakit kaybetmeden aldı. Hem yurtiçinde hem de yurtdışında takip edilmesinde yarar olan birçok İK Blog’u mevcut. Yine de ülkemizdeki insan kaynakları profesyonellerinin blog yazarlığı konusunda yeteri kadar verimli olmadığını düşünüyoruz. Paylaşılacak çok deneyim, konuşulacak çok soru var…

İşleyen Demir Işıldar’ın çıkış noktalarından biri işte bu noktaya dayanıyor. Bir de insan kaynakları uygulamaları ve bloglarında bazen “insan”ın ıskalanıyor olması da bizi harekete geçiren etmenlerden biri oldu.

Umarız istikrarlı bir paylaşımla, insanı ögesini ön plana çıkarak, ilginç ve farklı noktalarda tartışma başlatabilecek, kendisini geliştirme noktasında irade gösterenlerle etkileşim halinde bir blog olur.

Elbette sizlerin katkıları ile…

Yolunuzun sık sık İşleyen Demir Işıldar’a düşmesini dileriz…

17 Ağustos 2010 Salı

"İşleyen Demir Işıldar"


Bir iş yapmadan oturan kimse bildiklerini unutur, yeteneklerini yitirir. Çalışan kişi hem daha mutlu olur hem de bilgi ve becerisini arttırdığı için daha yararlı işler yapabilir.

İşleyen Demir Işıldar, insan kaynakları, eğitim ve kişisel gelişim, iş yaşamı alanlarında profesyonel olarak çalışan kişiler kadar olmayanlarla da paylaşımda bulunabilecek bir İŞ BLOG'u olmayı amaçlamaktadır.

  • Okuyucuları ile etkileşim içinde olmayı,
  • Günceli takip etmeyi,
  • Teoriği pratik ile örneklemeyi,
  • Samimi ilişkiler geliştirmeyi,
  • İş ile insanı dengeli biçimde görmeyi hedefler
İşleyen Demir Işıldar, profesyonel bir yazar kadrosu barındırmaz.

İş yaşamına ilişkin söyleyecek sözü olan, Türkçe'ye ve farklı fikirlere özen gösteren, yaratıcı ve özgün herkese kapıları açıktır.




 S. Arda Üçer

16 Ağustos 2010 Pazartesi

İletişmek


İlk konumuz "İletişim" olsun..

Önem derecesi yüksek bir konu olan İLETİŞİM insanı vezir de ediyor, rezil de...

Oldum olası tezcanlı, sonuç odakli bir yapim var. İş hayatında çok faydasını görmem gereken bu özelliklerin, iletişime yeterince vakit ayıramadığım ya da gereken önemi vermediğimden hakettiği ilgiyi görmediğini düşünürüm.

Kendimi ya da üzerinde çalıştığım konuyu ifade etmedeki yetersizliğim nedeniyle bir çok olumsuzluk yaşamış biriyim. Bu tecrübeden yola çıkarak kendi adıma büyük, dünya adına küçük bir çıkarım yaptım.
Aşağıdakilere dikkat edersem sıkıntımın büyük ölçüde çözümlendiğini gördüm.

* Her zaman nazik ol, "Lütfen" ve "Teşekkür ederim"leri kullanırken cömert ol.
* Başkalarının fikirlerini dinlemeye vakit ayır.
* Eleştiriye açık ol. (gerçekten açık ol)
* Hoşuna gitmeyen bir olay yaşadığında sukunetini koru, fevri tepkiler verme.
* Olumsuz bir kelime kullanmadan önce iki kere düşün.
* Bir insanın gününü zehir etmek kolaydır, zor olan günü aydınlatmak. Zoru başar.

Bu altı madde uygulandığında itişmekten çok iletiştiğimi görür, sevinirim.

Fulya Süeren